5 Şubat 2012 Pazar

Sorunun Değil Çözümün Parçası Olmak, Pozitif Düşünmek

Sorunun değil çözümün parçası olmak her zaman çok zor olmuştur. Ne kadar zor olursa olsun, sorunlara çözüm odaklı yaklaşımı benimsemeliyiz. Yani sorunun değil çözümün parçası olmalıyız. Bir şair bir şiirinin mısralarında der ki; 'İnsanlar, Hangi dünyaya kulak kesilmişse diğerine sağır'. Evet, sadece soruna odaklanırsak, çözüm yollarını gözden kaçırabiliriz. Yani bir sorun varsa, çözüm yolu veya yolları da vardır ve eğer gerçekten istersek çözüm yolunun bir parçası olabiliriz.

İnsanlar vardır. Çözümün bir parçası olmak yerine sorunun bir parçası olmuşlardır. Çevrelerine pozitif enerjiden ziyade negatif bir enerji yayarlar. Onları tanıyanlar “Acaba şimdi ne sorun çıkaracak?” endişesine kapılırlar.

İnsanlar vardır. Bir iş yerinde yaşadıkları sorunlarda veya birileri ile yaşadıkları sorunlarda eğer haklı iseler, sorunlara çözüm aramazlar. Kulakları bütün çağrılara kapalıdır ve ben haklıyım cümlesini tekrarlayarak, negatif enerji yayarlar. Bazen haklı olmak, çözüme katkı sağlamaya yetmeyebilir. Önemli olan çözümün parçası olmaktır.

Çözümün bir parçası olmayan herkes sorunun bir parçasıdır’ der eskiler... Ağaçların varlığı ormanın varlığını görmemizi engellediği sürece sorunun çözümüyle ilgili bir arpa boyu yol alamayız. 

Çözüm odaklı yaklaşım, bütünü görerek kişi, kurum ve kuruluşlar için ihtiyaca uygun çözümler geliştirir. Çok defa etki ve tepkiye dönüşen iletişimler, çözüm yollarını kapatır. Sağlıklı bir yaklaşım ve bakış açısı ile çözüm üretmek mümkün olduğu halde doğru müdahale yapılamadığı için problemler büyür gider. Çözüm odaklı yaklaşım, probleme sebep olan noktalara yoğunlaşır. Suçlu aramaz. Çözüm üretir. Çözümün parçası olur.

Eğer gerçekten çözüm odaklı yaklaşım benimser ve çözümün bir parçası olmak istersek. Her şeye samimiyetle çözüm bulabiliriz. Problemlere çözüm bulma stratejileri geliştirir. Muhatap kişi, kurum veya kitlenin durumu göz önünde bulundurularak ihtiyaç ve beklentiye uygun çözümler üretebiliriz. Probleme değil çözüme odaklı açılımlar gerçekleştiririz.

Dünyada öyle çok sorun var ki… Bir o kadar da başa çıkma yolu… Bazen bir sorunu çözmeye çalışırken kendinizi sorunun bir parçası haline getirdiğinizi hisseder misiniz?

Ben hissederim. Örneğin bazen oturur, çalışırken karşılaştığım sorunları eleştiririm. Sonra sistemin içindeki aksaklıklardan dert yanarım. Fakat bazen etrafımdakilerin nedenini bilmediği bir gülümseme oluşur suratımda. Bu, kendimle alay ettiğimin göstergesi olan bir gülümsemedir aslında. Hadi derim kendime, otur akşama kadar dert yan burada, mızmızlan dur ne değişecek? Bu sistemin bir parçası da senin gibi yakınıp duran insanlar değil mi. Elindeki imkânları beğenmiyor olabilirsin. Şimdi kalk da bir işe yara. O imkânlarla yapılabileceklerin en iyisini yapmaya gayret et. Ha eğer sistemin değişmesine, gelişmesine bir katkın olacaksa onu da uygun zamanda, uygun şartlarda yap. Şimdi üretme zamanı, mızmızlanma zamanı değil.

Her zaman bunu yapamıyorum ama. Galiba yakınmanın yatıştırıcı bir etkisi var. İnsan kendini rahatlamış hissediyor. Fakat bu, sigara gibi bir alışkanlıktır. Zararı var ama maalesef anlık bir keyif dışında pek bir faydası yok.

Şu sonucu çıkarıyorum, çözümün parçası olmak, sorunun parçası olmaktan çok daha zor. Çünkü fedakârlık gerektiriyor ve çalışmak, yıpranmak. Hatta bazı konularda gururundan ödün vermek gerekiyor.

Yukarıdaki işle ilgili konu, bir örnekti. Bu, hayatımızın her alanındaki sorunlar ile alakalı olabilir

Ne düşünürsünüz?

Çözüme odaklandığınızda çözemeyeceğiniz sorun ya da problem yoktur. Nasıl sorun ya da problem durduk yerde oluşmuyorsa çözüm de bekleyerek oluşmaz.

Çözümü üretmek içinse belki de baş koşul; sorun ya da problemin olduğu gibi çözümünde parçası olmak!

Peki, çözümün parçası nasıl olunur?

Hep söyleye geldiğimiz, “şeffaflık, katılım, verimlilik” kavramlarını hayata geçirme uğraşında bir sistem söz konusuysa,  kendinizi bir anda çözüm çabalarının içinde bulursunuz.

Ama söylemde, yukarıda saydığımız kavramları dilinden düşürmeyen, eylem de ben bildiğimi yaparımcı bir sistemde çözümün parçası olmanız çok zor

Sorun ya da problemlerin bileşenleri gibi, çözümünde var olan bileşenlerini ortak paydalar için buluşturma kültürünü oluşturmuş iklimli toplumlarda hiç ummadığınız olgunluklar içeren üretimler gerçekleştirilir.

İşin özü bu işler yalancıktan olamaz.!

Çözümün parçası olmak, hayatın parçası olmak olarak da adlandırabileceğimiz, kendinizi hayatın öznesi olarak hissetmenizle mümkün.

Eğer sorunun değil çözümün bir parçası olmak istiyorsanız, düşüncelerinizi soruna değil çözüme odaklayın. Düşünmek dediğimiz şey aslında bir dizi soru sorup cevaplamak. Bizim aslında her an yaptığımız şey sorular sorup, o soruların cevabını beklemek ya da aramak. O halde, çözüme odaklanmak ve yaşamımızın kalitesini arttırmak istiyorsak kendi kendimize sormayı adet edindiğimiz soruları değiştirmek zorundayız.

Yapılan araştırmalarda başarılı gözüken insanla başarısız insanlar arasındaki farkın; Başarılı insanların daha iyi sorular sormaları, dolayısıyla daha iyi cevaplar almaları ile doğrudan ilgili olduğunu göstermiştir.

Özürlü insanların güçlü sorular sorarak belli alanlarda uzmanlaşarak, sağlıklı insanlardan çok daha başarılı sonuçlar elde ettiklerini görmüşsünüzdür. Neden ben tanrım? Ne yararı var? Denemeye ne gerek var?,  sorularını sormak yerine, bu durumu nasıl kullanabilirim? Beni sınırlıyormuş gibi gözüken özrüme rağmen, başkalarının hayatlarına nasıl katkıda bulunabilirim? sorularını sordukları için sınırlarını asarak başarıyı yakalayabilmişlerdir.  Sorduğumuz sorular aynı zamanda bizim sınırlarımızı da belirler. Hayatımızdaki bütün sınırlarımızı kendi kendimize sorduğumuz sorular belirler, ilişkilerimizden gelirimize, yeteneklerimize kadar.

Sorular, bilinçaltımızın dileklerimizi yerine getirmesine izin veren sihirli birer araçtır. O yüzden soru sorarken dikkatli olmalıyız. Bilinçaltımız sorduğumuz soruları birer emir olarak algılar. Ve cevabını bulmak için otomatik bir program başlatır. Bilinçaltı olumsuz -me, -ma eklerini algılamaz. Bunu yapmamalıyım dediğinizde bilinçaltı bunu yapmak istediğiniz bir şeymiş gibi algılar ve bunu yapmanız için elinden geleni yapar. Bu yüzden yapmak istemediğimiz şeylere değil, yapmak istediğimiz şeylere odaklanmalıyız. Yalnız sorduğumuz sorular değil, sormadığımız sorularda hayatımızı etkiler. Sorduğumuz sorular bizim odak noktamızı belirler.

Karşınıza çıkan her türlü sorun için kullanabileceğiniz, sizi probleme değil çözüme odaklayacak olan soruların bir kısmını şöyle sıralayabiliriz.

Problem çözen sorular:

1- Bu Problemin harika yanı nedir?
2- Neler henüz mükemmel değil?
3- Bunu istediğim hale getirmek için neleri yapmaya istekliyim?
4- Bunu istediğim hale getirmek için neleri yapmamaya istekliyim?
5- Bunu istediğim hale getirmek için gerekenleri yaparken bu süreci nasıl zevkli kılabilirim? 

O zaman bütün bunlardan çıkan sonuç, sürekli olarak sizi güçlendiren soruları sormakla ilgili alışkanlık kazanmanız gerekir.

Özellikle kriz anlarında güçlendirici soruları sormak gerekir.

Her sabah uyandığımızda kendi kendimize otomatik olarak sorular sorarız. İşe gitmek zorunda mıyım? İşyerinde ne tür zorluklar beni bekliyor? Acaba trafik ne kadar kötü? Sorularını sormak yerine, sabahları aşağıdaki soruları sorarak nasıl bir gün geçireceğinizi belirleyebilirsiniz. Unutmayın sorularınızın kalitesi gününüzün kalitesini belirleyecektir. Yani pozitif bir yaklaşımla sorunlara değil çözüme odaklanırsak, dağ gibi gözüken sorunları çok rahat çözebiliriz.

Güçlendiren sabah soruları
1- Şu anda hayatımda beni mutlu eden şey ne?
2- Şu anda hayatımda bana heyecan veren şey ne?
3- Şu anda hayatımda neyden gurur duyuyorum?
4- Şu anda hayatımda neye minnet duyuyorum?
5- Şu anda hayatımda en çok neyden zevk alıyorum?
6- Şu anda hayatımda adanmış olduğum şey ne?
7- Kimleri seviyorum? Kimler beni seviyor?

Bu soruların her birine birkaç cevap bulmaya çalısın. Eğer bir cevap gelmezse, ne olabilirdi kelimesini ekleyin. Örneğin, su anda hayatımda beni mutlu eden bir şey olsaydı, ne olabilirdi?

Yaşamınızda gerçek anlamda bir değişiklik yaratmak istiyorsanız, bireysel gelişiminiz için bu soruları sormayı alışkanlık haline getirin. Bir süre sonra bu soruların alışkanlıkla otomatik olarak çıktığını göreceksiniz.

Unutmayın ki problemler, biz onları problem olarak gördüğümüz için vardır. Bir problemle karşılaştığımızda doğru soruları sorarak, probleme değil çözüme odaklanabiliriz. Başarılı gözüken bir insanla, başarısız insanlar arasındaki en önemli fark da; başarısız insanlar probleme takılır kalırlar. Problem onların odak noktası olur. Başarılı insanlarsa, problemle karşılaştığında doğru soruları sorarak hemen çözüme odaklanırlar. Bu durumu nasıl tersine çevirebilirim? Bu durumdan nasıl yararlanabilirim? Bu durumdan ne öğrenebilirim? Soruları bizi direk çözüme odaklayacaktır. Yapmamız gereken sadece soruyu sormak. Cevabını bilmek zorunda bile değilsiniz. Sadece doğru soruyu sormanız odak noktanızı değiştirecek ve çözüm kendiliğinden gelecektir.

Eğer yaşamınızın kontrolünü elinize almak ve iç motivasyonunuzu kontrol edebilmek ve diğerlerini motive etmenin stratejilerini öğrenmek istiyorsanız, sorunun değil çözümün parçası olmaya çalışın.



1 yorum:

Unknown dedi ki...

Türkiyede insanlar gerçekliğe bu kadar net bakamıyorlar. Toplumumuz, sınırlandırılmış olmalarının farkına varamayacak kadar sınırlandırılmış olan insanlardan oluşmuş durumda.Ayrıca, çok yerinde ve ihtiyacım olan bir yazıydı. Teşekkürler